Bu Blogda Ara

13 Mayıs 2014 Salı

Tyrion Lannister


Game of thrones dizisinde kendime en yakın gördüğüm karakter. Benziyoruz bu keratayla birbirimize. 

İkimizde bizden nefret eden bir babaya sahibiz mesela. İkimizde hayata 3-0 geriden başladık. İkimizde eğlenmeyi, içmeyi ve seks yapmayı seviyoruz ve kadınları eğlendirebilme kabiliyetine sahibiz. İkimizde bizden güçlü ve bizden geniş imkanlara sahip düşmanlar ediniyoruz. İkimiz de asla pes etmiyoruz. İkimiz de ilmi siyaseti seviyoruz ve plancıyız. İkimizinde en büyük gücü şeytani yönümüz. İkimiz de ne kadar şeytani olursak olalım sevgiye ihtiyaç duyuyoruz ve şefkat görünce iyi bir insan haline geliyoruz. İkimiz de liderlik edeceğimiz zaman liderliğin yarattığı egodan ziyade liderliğin yarattığı sorumluluğu taşıyoruz. İkimiz de konuşarak insanları ikna edebiliyor ve gerektiğinde gaza getirebiliyoruz. İkimiz de yalnızlığı seviyoruz. İkimizde kalabalık arkadaş çevresi yerine sayılı ve güvenilir dostları tercih ediyoruz. İkimiz de adalete önem veriyoruz ve ikimiz de hayatımızdaki kadınları sahiplenip koruyoruz... 

Bunun dışında benzemeyen yönlerimiz de var tabi. O doğarken annesini öldürmüş, ben doğarken annem ölümden dönmüş. O sarışın, ben değilim. O cüce, ben 1.85 boyundayım ve iri yapılıyım. Eğer dizide ölürse çok üzülürüm fakat birbirimize benzediğimize göre o bir şekilde hayatta kalmayı başaracaktır.



5 Mayıs 2014 Pazartesi

Kediyle Uyumak

İnsanın daha soğuk kanlı olmasını sağlar. Bir süre sonra insan uyku esnasında yaşayabileceği her türlü aksiyona karşı soğuk kanlı hale geliyor.

- Uyku esnasında aniden üstüne bir şey zıplasa korkmazsın. (Bu o hergelelerin fantezisi.)

- Gece su içmek için veya tuvalete gitmek için uyandığında sana bakan fosforlu gözlerden korkup eüzü besmele çekmezsin. (Bunu da masuz yapıyor şerefsizler.)

- Gece büyük bir patırtıyla bir şeyler devrildiğinde "kedidir kedi" diyerek uyumaya devam edebilirsin.

- Sabah esneyerek uyanırken ağzının içine kafasını sokmaya çalışan bir tüy yumağı farkedince kalp krizi geçirmezsin. (Hatta burada tokat atarsın, hakeder piç.)

- Gece evin içinde gezerken aniden bir şey ayağına dokunduğunda "Olum bi siktir git gece gece" diyebilirsin. (Korku filmi gibi şerefsizler.)

Fakat bunlara alışana kadar korku dolu dakikalar sizi bekliyordur. Üzülmeyin, zamanla alışıyor insan.


Kaybedileceği Neredeyse Kesin Mücadeleyi Sürdürmek




Her savaşa kazanmak için girilmez. Bazen de boyun eğmemek için savaşırsın... Çünkü aynaya onurla bakabilmek istiyorsundur, çünkü konuştuğun zaman karşındakinin kalbini titretebilmek istiyorsundur, çünkü akşam yattığında vicdanın rahat olsun istiyorsundur, çünkü karakterini üç kuruşluk çıkarlar uğruna çiğnememek istiyorsundur, çünkü inandığın doğruları savunabilme mertliğini gösterebilmek istiyorsundur, çünkü yanlışa yanlış diyebilecek kudrete sahip olmak istiyorsundur...

Soru güzel ama başka bir soru daha sorayım; Kaybetmek nedir? Mücadeleyi kaybetmek gerçekten ama gerçek anlamda kaybetmek anlamına mı gelir? Kaybetmek o değildir bence... Kaybetmek koyun olmaktır, kaybetmek silik kalmaktır, kaybetmek kendi görüşlerine sahip olamamaktır, kaybetmek kendi fikirlerine sahip olmak yerine başkalarının fikirlerine teslim olmaktır, kaybetmek tutsak olmaktır... Şunu da unutmamak gerekir; Bir mücadele kaybedildi diye savaş kaybedilmez...

4 Mayıs 2014 Pazar

Kadınlar




Komplike bir düşünce yapısına sahip varlıklardır. Mesela biz erkekler masadaki bir bardak suyu alır içeriz. Kadınlarsa önce düşünür; bu bardağı alırsam şu ne düşünür, kaba gözükmemek için nasıl içsem, hangi elimle alsam, şöyle içersem daha estetik olur v.s. v.s. Bu bazı zamanlar avantajken bazı zamanlar da dezavantajdır. İşin içinden çıkamadığınız karmaşık bir durumda bir kadına akıl danışırsanız size öyle bir çözümler ki şaşar kalırsınız fakat bazen de basit bir işi aşırı detaycılıktan dolayı yapamazlar. Ayrıca kadınlar iyi birer de tiyatrocudur, duygularını istediklerinde çok iyi gizlerler. Mesela sen onu aşk acısı çekmiyor zannedersin ama o içten içten öyle bir çürüyordur ki bilsen sen kendi acını bırakır ona üzülürsün. Hisleri çok kuvvetlidir, aldatılınca anında hissederler. Anladıkları andan itibarense delil aramaya başlar ki bu çok tehlikeli bir sürecin başlangıcıdır. Ayrıntıdaki şeytanı keşfetmekte üstlerine yoktur. Detaylı planlar yapıp uygulayabilirler ve bu planlar çok tehlikeli olabilir. İlişki konusunda içgüdüsel olarak eğitimlidir hepsi. Mesela aptal ve güzel bir kadını kolay zannederler de onu yatağa atmaya çalışırlar ya, aslında en büyük tuzağa düşmüşlerdir. 


 En büyük zaafları şefkattir. En büyük zaafları çünkü en çok şefkate ihtiyaç duyarlar. Çiçek , hediye veya haftasonu gezmeleri konusundaki takıntıları aslında o içlerinde gizli olan küçük kız çocuğunun dışa vurumudur. Bir kadın kaç yaşına gelirse gelsin içinde hep küçük bir kız çocuğu vardır. İster katı ve soğuk dursun, ister ulaşılmaz olsun içindeki o küçük kız çocuğu hep yaşar ve onun şefkate, şımartılmaya ihtiyacı vardır. 



Bir kadının erkeğe ihtiyacı vardır, istediği kadar feminist olsun. Kadın elbette bir erkek olmadan kendi ayakları üstünde durabilir ve bütün ihtiyaçlarını karşılayabilir. Kadının güçlü duran bir erkeğe ihtiyacı vardır çünkü içten içe o güven duygusu onun mutlu olmasını sağlar. Biraz erkeğin gölgesini hissetmek ve bazı işleri ona kitlemek bir kadına kendi kadınlığını hissettirir. Sadece seks değildir bir kadına kendini kadın hissettiren, aynı zamanda güvenebileceği bir erkeğin hayatını kolaylaştırmasıdır. Eğer bir kadının içindeki çocuğu sevindirirken dışındaki kadını da mutlu etmeyi başarırsa bir erkek o kadın onu vezir edecektir, kadınların öyle mistik bir gücü de vardır. Şayet bir kadında yeterince sevgi ve mutluluk biriktirirse bir erkek, kadında ona sihrini yapar ve o erkeği başarılı kılar. Tahmin dahi edemeyeceği yerlere ulaştırır. Kadın bu dünyayı daha yaşanabilir bir hale getiren, hayata estetik katan, sevgiyi en güzel yansıtan varlıktır. kadının yeterli değeri gördüğü toplumların gelişmişlik düzeyi de bunun en güzel örneğidir. Kadının kıymetini bilmeliyiz, onlar olduğu sürece yeryüzü güzel bir yer...




Bir Kadının Gözyaşlarına Dokunmak



Ağlamak genel olarak hüznü çağrıştırsada kadınlar sadece hüzünlendiği zaman ağlamaz. Kadınlar duygularını çok yoğun yaşadıkları için genel olarak ağlamaya meyillidirler. Bunu eleştirmek babında söylemiyorum. Kadınlar bir çok konuda torpilli yaratılmıştır bence. Duyguları yoğun yaşadıkları için sevinçleri, mutlulukları ve neşeleri daha çoşkuludur. Aşkı ve tutkuyu derinlemesine yaşarlar. Sekste erkeklerden daha fazla haz alırlar. Bunun gibi bir çok konuda torpillidir kadınlar. 


Bir kadın sizin için ağlayabilir. Onu üzdüğünüz veya canını yaktığınız için değil, tutkudan, anlık duygusallıktan, ihtirastan veya kıskançlıktan. İşte bu insana bambaşka bir haz veriyor. Bu bambaşka bir duygu... Hastalıklı bir durum mu bilmiyorum ve ağlatmak için özel bir çaba harcamıyorum ama o an beni benden alıyor. O an karşımdaki kadına sarılmak ve o yoğun duyguların en azından yarısını hissetmek istiyorum ama o yoğunluğu bir türlü kendi bünyeme sığdıramıyorum. Sadece bana yansıyan hazla yetiniyorum. O bile bana ruhsal bir orgazm yaşatmaya yetiyor. 
Sihirlidir kadınlar, bir anda hayatınızın akışını değiştirebilirler. Hatta bunu o kadar kolay yaparlar ki güçleri karşısında onlara saygı duymaktan başka bir şey gelmez elinizden. Güç sadece fiziksel güçle sınırlı değildir. Kadınlar yoğun duygulara uyum sağlayabilecek şekilde yaratılmıştır. Aynı yoğunluğa sahip olmaya çalışırsanız veya kendinizi o yoğunluğa kaptırırsanız zehirlenir ve allak bullak olursunuz. Duracağınız yeri iyi ayarlamalısınız. Zehir bazen panzehir de olabilir, istifade etmeyi bilmek gerek. O tılsımdan faydalanabilmek için gerekli koşulları yaratmak gerek. Kadınları sadece haz veren birer beden olarak görmek büyük bir kayıptır. Kadınlar bünyelerinde bir çok haz barındırır fakat bunların çoğu bedensel değildir.

2 Mayıs 2014 Cuma

Patlama

Bir patlama nasıl oluşur biliyor musunuz? Patlama sıkışmayla oluşur. Bu çok net bir  fizik kuralıdır. Sıkışan şey patlar. Bütün güçlü patlayıcılar bu basit mantıkla çalışır. En güçlü patlamalar en büyük sıkışmalar neticesinde gerçekleşir. Sıkışmanın kapsamını genişlettikçe patlamanın da şiddeti artar. Maddeyi atomlarına kadar sıkıştırırsanız o da buna şiddetli bir patlamayla karşılık verir. Bir maddenin alanını ne kadar daraltmaya çalışırsanız o alanını genişletmek için o kadar şiddetli bir cevap verir. Siz ne kadar güçlü sıkıştırırsanız sıkıştırın sıkışan her zaman daha güçlü karşılık verecektir. Var olan hiç bir şey yok olmak istemez. Madde de buna dahildir. Maddenin patlaması aslında yaşadığı sıkışmaya karşılık öfkeli bir varoluş çabasıdır. Bunun için maddeyi suçlayamayız, o vardır ve var olacaktır. 


Peki insan sıkışmaya maruz kalırsa ne olur? Bir insanın bütün varlığıyla sıkıştığını düşünün... Belki bir yere kadar bunu kabullenir ama ya sıkışmanın dozajı sürekli artıyorsa? Bütün varlığı ve ruhu sürekli sıkıştırılıyorsa? Daha fazla, daha sert ve daha şiddetli bir sıkışmaya maruz kalıyorsa? O zaman ne olur? İlk başta biraz canı yanar. Daha sonra bu acı katlanılmaz boyutlara ulaşır. Yaşadığı acı neticesinde öfkelenmeye başlar. Öfke ona direnç sağlar. Fakat baskı sürekli artıyordur ve gücü azalıyordur. Bir süre sonra acı da azalmaya başlar. İşte orası doruk noktasıdır çünkü yaşanabilecek acının sınırı aşılmıştır. Öfke yerini dirayete bırakır ve insan hissizleşir. Bunlar yaşanırken sıkışmanın şiddeti asla azalmıyor, aksine artıyordur. Artan sıkışma neticesinde de patlama meydana gelir. Bu ruhsal patlama çok daha tehlikeli bir patlayıcı türüdür. Ruhsal patlama bir kez gerçekleşti mi ruhun enerjisi asla tükenmez. O ruh o bedende kaldığı sürece aynı enerjiyle varlığını sürdürür. O denli büyük bir enerjinin karşısında durabilecek pek fazla şey yoktur. O misyonunu tamamlayana kadar durmayacaktır. Patlamalar başka patlamaları tetikleyecektir ve o yok edici enerji daha da güçlenecektir. Çünkü var olan her şey varlığını sürdürmek ister. Bir şeyi sıkıştırmak onu yok etmeye çalışmaktır. Var olan hiç bir şey yok olmaz, varlığını sürdürebilmek için patlar ve varlığını daha güçlü bir enerjiyle sürdürmeye başlar...