Bu Blogda Ara

21 Nisan 2014 Pazartesi

Satranç ve Hayat



Satranç oynamak gibidir bazen hayat. İnsanoğlu tuhaf, gerçekten tuhaf... Sen hamleni yaparsın, o hamlesini yapar. Yavaş yavaş taşlar satranç tahtasına yayılır. Satranç tahtasına o kadar odaklanırlar ki kafalarını kaldırıp etraflarına bakmazlar, tek bir durum hariç; Önemli bir taşını devirdiklerinde şımarık şımarık yüzüne bakarlar. Öyle bir özgüven ve kibir kaplarki onları artık seni yok saymaya başlarlar. Zamanla diğer önemli taşlarını da yer ve gülmeye başlar, kahkaha atar, alay eder. Öyle mutludur ki; çünkü o senden akıllıdır o an. Sen aptalsındır ve o çok zekidir... Seni eziyordur ve üstüne basarak yükseliyordur egosu. Çok mutludur, seni çiğnediği için kendiyle iftihar ediyordur. Aynı oyunu elli kere oynasanız hep o kazanacaktır, öyle inanıyordur. Bense hep onların yüzünü izlerim, ben satranç tahtasından kafasını kaldıranlardanım... Ardından işin rengi değişir ve kaybetmeye başlar. Her şey birdenbire olmuştur. İşte tam o anda bir durgunluk yaşar fakat asla asıl aptalın kendisi olduğuna inanmaz ve aynı hatalara devam eder. Kısa bir süre sonra da mat olur. Ben onu satranç masasında bırakır giderim o uzun uzun düşünür ve o masadan kalkamaz. Sonra şanslı olduğuma inandırır kendini ve hayatına devam eder. Oysa aptaldır ama egosu gereği bunu göremez, göremediği sürece de benimle oynadığı her oyunu kaybeder. İşte ego öyle berbat bir şeydir... Egosunu yenen herkesi yener fakat egosuna yenilen hayatı boyunca yenilmeye mahkum kalır... 







Bize hayatta kaybettiren hep egolarımız değil midir? O çok değerli egolarımız... "Herkes beni mükemmel bulsun, herkes benim harika ve eşsiz biri olduğumu düşünsün" hissiyatına esir olduğumuz için mücadele etmiyor muyuz her gün? Birine onu sevdiğini söyleyemezsin çünkü reddederse egon incinir, birisine hayatının berbat olduğunu ve mutsuz olduğunu söyleyemezsin çünkü herkes hayatını mükemmel zannetmelidir, birine başarısız olduğunu ve yardıma ihtiyacın olduğunu söyleyemezsin çünkü sen hep başarılı bilinmek zorundasındır, birine kendini çok yalnız hissettiğini söyleyemezsin çünkü eşsiz arkadaş ortamınla her gün saatlerce eğlendiğini düşünmelidirler, v.s. v.s... Sen yüzüne bir ego maskesi takarsın ve yaşamadığın mükemmelliğe insanları inandırmaya çalışırsın. Belki inandırırsın ve insanlar senin mükemmel biri olduğuna ikna olur fakat sen bu hayat denen satranç tahtasında mat olmaya mahkumsundur. Kim neye inanırsa inansın sen aslında kaybediyorsundur. Kazanlar kafalarını satranç tahtasından kaldırabilenlerdir, kazananlar egolarını yenebilenlerdir. Sadece egolarını yenebilenler oyunun seyrini belirleyebilir. Sadece arzuladığın ve doğru olduğuna inandığın bir şey için aptal durumuna düşmekten korkmazsan egonu yenebilirsin ve işte o zaman özgür kalırsın... Birçok kez aptal durumuna düştüm, çoğuna da bilerek düştüm. Hiç anlamadılar nasıl kazandığımı, bense sadece yüzlerinden bana gülen aptal egolarını izledim. İçlerine o kadar işlemiş ki asla anlayamıyorlar. En güçlü olduğuna inandıkları tarafları aslında onların en büyük zaafı. Ben her oyunun sonunda satranç masasından kalkıp gideceğim, onlarsa hep şanslı olduğuma inanacaklar...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder