Bu Blogda Ara

12 Temmuz 2015 Pazar

Ben Ne Yapıyorum







   Ben ne yapıyorum... Hayat dediğimiz bu mecburi istikamette yol alırken sık sık kendime bu soruyu sorarım. İçimde yanardağlar patlıyor, toprağıma bulaşan lavlar ruhumu yakıyor. Her gün en berbat acılarla yanıyor en derin yaralarımı yamıyorum. Bazen eskisinden sağlam oluyor bazen de dikiş tutmuyor. Ne farkeder kanım oluk oluk aksa? Öyle de böyle de bir şekilde ilerleyeceğim. Hayat bu, sen durmaya kalksan da o seni sürükleyecek. Siz hiç en uyuşuk anınızda yerinizden nağra atarak kalktınız mı? Yerimde duramadığım gibi ilerlemek de beni tatmin etmiyor. Ayaklarımın altında kızgın bir saç var, an be an sıcaklığı artan. Anlatamıyorum, deniyorum ama olmuyor. Kelimeler mi yetersiz, yoksa ben mi yetersizim bilmiyorum ama hep deniyorum. Gök yüzü kızıla dönüyor. Ne tam gündüz ne de gece. Hiç bir şey olması gerektiği gibi değil. Yırtmak istiyorum hayatı, parçalamak istiyorum zamanı. İçimde ruhumdaki yaraları kaşıyan bir el var, sabrımı öldüren. Kendimi kırıp sonsuzluğa karışmak, sonsuz boşluğu tıkamak istiyorum. Evcilleşmek zorunda kalmış vahşi bir hayvan gibiyim. Ne yakıp yıkabiliyorum ne de uslu uslu oturabiliyorum. Bu sıkışmıklık niye?




Tutkuyla arzulamakla öfkeyle parçalamak arasında ne fark var? Yetmiyor, hiç bir şey yetmiyor. Bir yerden sonra her şey yavan. En sevdiğin meyveyi tiksinene kadar yemek gibi. Hayat bu kadar bıktırıcıyken neden hep ilerlemek zorundayız? Bize anlatmak istediği ne? O da bu döngünün bilinçsiz bir parçası mı? Peki ya tanrı? O tatmin olabiliyor mu? Bunca elde etmişlik içerisinde doygunluğa ulaşabilmiş midir acaba? Hiç zannetmiyorum... O yalnızlığından dolayı acısını bize de yaşatmak istedi... Bizim de bu sonsuz ve doyumsuz döngüde pacman gibi tükete tükete tükenmemizi, acı çekmemizi istiyordu. Her zaman tüketecek bir şey bulunur. Sonsuzluğun içinde yokoluşlar sadece bir yanılsamadır. Buradan yok edersin o başka bir yerden yeniden doğar. Öldürdükleri zebrayı parçalaya parçalaya yiyen aslanlardan biri olmak isterdim. Belki o zaman anlık da olsa bir tatmin sağlardım.



İçimdeki sıkışmayı iliklerime kadar hissediyorum. Sıkış ve patla... Bir patlama için ne kadar basit bir felsefe! Peki patlamalar en çok kimi mutlu eder? Onu patlatanı mı yoksa patlayınca her şeyi yutan ve parçalayan ateşi mi? Bir ruh ne kadar şiddetli patlayabilir? Soyut ve göremediğin bir patlama kaç ruhu parçalayabilir? Kaç ruhu parçalasam acılarım son bulur? Hepsini isteriz, her zaman hepsini isteriz. Bu gerçeği ne kadar inkar edersek edelim bu bastırılmış gerçeklik her zaman için bize sözlerimizi yedirecektir. Galakside yapayalnız kalana dek her şeye sahip olursak ne olur peki? Tanrı oluruz... Tanrı olmanın en basit tanımı bu olsa gerek. Tüm gücü kendinde toplayıp yalnız kalmak sonra da yalnızlıktan sıkıp kendine yeni rakipler yaratmak. Ruhun kıvılcımlar saça saça tutuşuyorken tüm bunlar kimin umrunda!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder