Bu Blogda Ara

10 Temmuz 2015 Cuma

Sıradanlığa Teslim Olma Korkusu


   Hayatın bir rüzgar olduğunu varsayarsak; hayat mı bizi sürükler yoksa biz mi yelkenlerimize yön veririz? Bilinçaltımdaki en büyük korkulardan biri de kader denilen olgunun hayatımızda kesin bir hüküm sahibi olma ihtimali... Şayet öyle bir şeyin mutlakiyetine bir gün emin olursam tanrıyı protesto etmek için kesinlikle intihar ederdim fakat ben insanın tanrıyı aşabileceğine inanıyorum. İnsan istediği kaderi çizebilen ve bütün olasılıkları alt üst edebilme potansiyeli olan bir varlıktır bence. Şayet böyle değilse hayatın da hiç bir anlamı yoktur.



  İnsanlar yüzyıllardır topluluklar halinde ve o toplulukların koyduğu kurallar dahilinde yaşıyor. Bazıları anarşinin toplum yapısını yıkıp insanları özgür kılacağına inansa da anarşinin dahi kendi içinde mutlaka bir düzeni olacaktır. Anarşiyi oluşturan yoğun duygular tatmin edilince de insanlar tekrar belli kurallara sahip toplumlar haline gelecektir. Peki ya uyumsuzlar? Toplumda eriyemeyen insanlar? Bu insanlar hep vardı ve her geçen gün de sayıları artıyor. Toplumu sevmeyen, onun bir parçası olmak istemeyen ve kendisini soyutlayan insanlar doğal seçilimin bir kurbanı mı olacak? Doğal seçilim bildiğiniz gibi en güçlü olanın değil, en uyumlu olanın hayatta kalmasıdır. Bir bilgisayar oyundaki npc'leri(Oyunlarda dekor olarak varolan karakterler) andıran, sorgulamadan toplumun bir parçası olan ve robotik bir yaşam süren insanların çoğunluğu oluşturması doğal seçilimin topluma bir yansıması olabilir mi? Yaşamın bu kadar çekilmez ve kalıplaşmış olmasının sebebi belkide budur. Topluma uyum sağlamayı reddeden, kalıplarını kendisi belirleyen ve kendisine ait doğru - yanlış algısı olan nevi şahsına münhasır insanlar psikilojik sorunları olan, afilli isimlere sahip temelleri olmayan bir çok hastalığa sahip olmakla yaftalanıyor. Uyuşturucu niteliğe sahip, bağımlılık yaratan ilaçlar kullanmaya sevkedilip zaman içinde eritiliyorlar. Son yüzyılın en büyük soykırımı belkide budur. Sıradan olanın sıradışı olana duyduğu nefret çok büyüktür... Sıradışı olanın varlığı sıradan olanın basitliğini gün yüzüne çıkartır. Bu da sıradan olanın sıradışı olandan nefret etmesine sebep olur.



   Herkes gibi ben de geleceğimi düşünüyorum. Kalıplardan nefret eden biri için gelecek her zaman korku dolu ihtimaller taşır. Kendi adıma konuşacak olursam evlilik benim için bunlardan biridir. Evlenmekten yani evliliğin kendisinden korkmuyorum fakat evlilik kararının beraberinde getirdiği süreçten korkuyorum. O geleneksel ve iğrenç süreçten ölümüne tiksiniyorum. Düşünmesi bile ruhumu karartıyor. Daha açık konuşmak gerekirse; şayet bir gün o iğrenç Ankara havalarının çaldığı, o meşhur ellerin çırpıldığı adını dahi bilmediğim ritmik parçanın çaldığı, abuk sabuk bir sürü akrabanın eğlendiği bir düğünle evlenirsen ömrümün geri kalanı boyunca kendimden tiksineceğime ve bir daha asla kendimi sevemeyeceğime eminim. Şimdiye kadar kendimden hiç nefret etmedim. İnsanın kendinden nefret etmesi kadar korkunç bir şey düşünemiyorum. Bir de bir sürü akraba tabiri var. Görümce kelimesi bana çocukluğumda hep örümceği andırmıştır. Belki o zamanlar bu tür muhabbetlere maruz kaldığım için bir çocukluk travması olarak akraba ilişkilerinden tiksindim. Fakat yıllar bana bunun tersini düşünmem için bir sebep sunmadı. Hayalimdeki evlilik balayından ibaret. Belki yakın akrabaların ve arkadaşların olduğu sade bir kokteyl fakat asla insanların salak salak oynadığı, göbek attığı iğrenç bir düğün değil... Kadınlara çocukluklarından itibaren gelinlik giyme tutkusu  aşılanıyor ve bunu anlayabiliyorum. 




  Evlilik süreci fazlasıyla geleneksel bir zemine yerleşmiş iğrenç toplumumuzda. Bu sözlerimden İngiliz kontu havalarına girdiğimi düşünmeyin keza bir çok arkadaşım ve akrabam anlattığım şekilde evlendiler. Özellikle arkadaşlarımın düğününde bulundum ve hepsi benim için ayrı ayrı işkenceydi. Ağır makyaj ve iğrenç topuzlar eşliğinde kokanaya dönen bir sürü genç kız etrafa alıcı gözüyle bakıyor. Kimisinin amcası - dayısı çıkmış salonun ortasında kopuyor, iğrenç teyzeler ve kokanaya dönen genç kızlar göbek atıyor. Anlatırken bile miğdem bulanıyor, istemsiz olarak yüzüm ekşiyor. İnsanlar bu şekilde nasıl eğleniyor ve bu ortamda nasıl mutlu oluyor gerçekten anlayamıyorum. Düğünlerde en çok alakasız insanlar eğlenir. Milleti eğlendirmek için ortaya çıkartılmış iğrenç bir adet. Bu anlamda Hıristiyan ve Yahudilerin ibadethanelerinde gerçekleştirdiği sade düğün törenlerine imreniyorum. Bunu söylediğim için bile bir çok geri zekalı benden nefret edebilir fakat gerçek bu. Onlar olması gerekeni yapıyor ve sade bir törenle evleniyorlar. Kimse göbek atıp kendinden geçmiyor ve şahit olması gereken herkes güzel bir şekilde giyinip o özel günde çiftin evliliğine şahitlik ediyor. Hiç bir zaman kendimi bu topluma ait hissetmedim, hissedemeyeceğim. Arabalarla konvoy yapıp, korna çalarak huzuru kaçıran ve trafiği felç eden geri zekalı bir organizasyonun, iğrenç adetlerin parçası olmayacağım. Eğer bir gün bir şekilde toplum beni eritirse de ömrüm boyunca kendimden ölümüne nefret edeceğim.



  Bana "Peki senin hayalin ne?" diye soracak olursanız; evlenmek bir ömrü beraber geçirme sözü verip bunu resmiyete dökmektir. Evlilik denilen sürecin en güzel adeti balayıdır o da zaten Avrupa'dan devşirme bir adettir. Benim hayalim evlenince uçağa atlayıp bu siktiriboktan toplumdan oldukça uzakta balayı yapmnak. Gereksiz bir sürü akrabadan uzakta... Ev kuran çiftlerin hangi mobilyayı alacağına bile anneleri karar veriyor, böyle aptalca bir şey olabilir mi? Benim hayalim iki kişilik... Aileye saygı duyulur elbet ama aile ile evlenilmez. Benim hayalim bu ve benzeri ahmak kalıplara bürünmeden özgür ve mutlu bir hayat. Kuralları kendimin belirlediği, evlenince iki kişi belirlediğimiz. Sıradan bir npc yani toplumun iğrenç bir dekoru olduğum gün ruhumun bedenimi terkettiği gün olur. İşte o zaman Kürk Mantolu Madonna isimli romandan nefret etmeme sebep olan Raif bey karakteri gibi biri olurum. Daha itici ve iğrenç bir hal düşünemiyorum.


2 yorum:

  1. Yemin ederimki düşündüğüm herşeyi teker teker yasmışsın hemde herşeyi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ulaşılabilir platformlarda yazmanın amaçlarından biri de duyguları paylaşmaktır. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil