Bu Blogda Ara

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Günümüz İlişkileri Neden Yapay?




   Özünde çok iyi bir insan olmana rağmen kalbi kırık ve yalnızsın değil mi? İçinde bir biri üstüne yığılmış sevgi kütleleri var ve gün geçtikce bu yük ağırlaşıyor. Yükünü birinin kalbine boşaltıp hafiflemek istiyorsun. Belki denedin daha önce yükünü paylaşmayı ve belkide kırıp döktüler senin özenle sakladıklarını. Belkide hiç paylaşamadın korkudan. Ne farkeder ki yalnızsan? Yükün ağır ve her geçen gün daha da ağırlaşıyor adımların. Düşüp kalmaktan korkuyorsun ya da bir ömür bu yükü taşımaktan... Zihninde çizdiğin bir portre var. Her adımda onu arıyorsun, her rüyada aynı umuda sarılıyorsun. Yanlış yapıyorsun... Yırt o portreyi! Bu bir ressamlık işi değil çünkü! Asla o resimle karşılaşmayacaksın çünkü! Onu sen yaratmalısın... Bu bir ressam işi değil, heykeltraş olmalısın. Doğru malzemeyi keşfetmen gerekiyor öncelikle. Onu keşfedince çıkart cebinden çekicini ve iskarpelanı. Nazik hareketlerle ve yavaş yavaş şekillendir onu. Yalnız dikkatli ol, o da sana şekil verecek. Belki biraz canınız yanacak başlarda. Acele etmeyin, yavaş yavaş işleyin birbirinizi ve hafif çekiçler tercih edin ilk etapta. Sabırlı olursan sonunda farkedeceksin; her yerde aradığın ama bir türlü bulamadığın o eşsiz portreden daha güzel bir eser çıktı ortaya. Sadece bu da değil! Sen de güzelleştin... İşte buna kazan-kazan deniyor.



   Çocukluğumuzda okuduğumuz/dinlediğimiz masallardan tutun da izlediğimiz çizgi filmlerden oynadığımız oyunlara kadar her yerde karşımıza çıkan bir konudur aşk ve sevgi. İnsan konuşmayla eş zamanlı olarak öğrenir aşkı ve sevgiyi. Sonsuza dek mutlu yaşayanlara daha o yaşlardan imrenmeye başlamadık mı hepimiz? Beyaz atlı prensler ve büyüleyici prensesler... Çocuklara yönelik bir tezim var benim. Bence çocuklar belli bir yaşa kadar sadece duygulardan ibarettir. Duyguları hisseder, duyguları yansıtır ve duygularla varolur. Çocukluğu eşsiz yapan da budur. Çocukluğumuzu düşündüğümüzde zihnimizde canlanan anılarla beraber o anın duygularını da hatırlarız. Duygularla beraber kodlanır zihnimize çocukluğumuz. İnsan algıları sembollere ihtiyaç duyar. O yüzden bütün uluslar, dinler, gizemli yapılanmalar, tarikatlar, örgütler v.s. bir çok yapı semboller kullanır. Çocuklara da aşkı ve sevgiyi anlatmak için kullanılan semboller abartılı tasvir edilen masal karakterleriydi. Duyguları sembollerle betimlemek oldukça zordur. Abartı gerekir, doğanın ve gerçeğin üstünde, sınır tanımayan uçsuz bucaksız bir sürrealizm gerekir. Böylece masallar ve masal karakterleri vücut bulur. Çocuklar da duyguları için semboller edinir.



   Güzel bir müzik aç ve sözlerime kulak ver. Anlattıklarımı boşver ve portresinin peşinden gidenleri düşün. Asla aradığın portreyi bulamazsın, bu mümkün değil. Sadece sana onu anımsatan bir yanılsamanın peşinden gidersin. O portrenin boyaları yıllar önce kurumuştur, bir porteyi yeniden şekillendiremezsin. İki seçeneğin vardır; ya hatanı kabul edip kendine yeni yollar ararsın ya da aradığının o olduğuna inanıp, kendini mutlu olduğuna inandırmaya çalışırsın. Dünya üzerinde yaşayan milyonlarca aptal gibi hem kendini hem de çevrendeki bütün insanları mutlu olduğuna inandırmaya çalışırsın. Bütün sosyal medya hesaplarından onlarca sahte mutluluk fotoğrafları paylaşırsın. Hatta bir çok insanı mutlu olduğuna indırabilirsin belki ama kendini asla kandıramazsın. Kaçmaya çalıştığın, görmezden geldiğin mutsuzluk ruhunu er ya da geç ele geçirecektir. Sonrası malum zaten... Sonsuza dek mutlu yaşamak varken neden bu kaçış? Biraz sabır, biraz emek bu kadar zor olmamalı. Kendi masalını yaratmak varken neden kendini sahte bir masala yamamaya çalışasın ki? Bu çok aptalca! Yaratabilirsin... Önce kendine karşı dürüst olmalısın, sonra bir seçim yapmalısın. Bu dünyada hepimize yetecek kadar masal yaratılabilir. Masallar hep mutlu biter. Mutlu olmaktan öte bir sonuç var mıdır? Emeklerimiz, gayretlerimiz mutluluk için değil midir? Hadi hepimiz birer masal yazalım, sonunda sonsuza dek mutlu yaşadığımız...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder