Bu Blogda Ara

14 Temmuz 2015 Salı

Delicesine Beklemek





   Beklemek... Bu kelimeyi telefuz etmek bile ruhumu daraltıyor. Gel gelelim ironik bir şekilde hayatım beklemekle geçiyor. Bir uzak mesafe ilişkisi maceramda hiç görmediğim bir kızı tam altı saat beklemiştim. Bu sadece bir örnek. Hayattan beklediklerim, kısa vadeli ve çok uzun vadeli beklentilerim, arkadaşlarımdan beklentilerim, yaptığım iş ile ilgili beklentilerim ve kendime dair beklentilerim. Bir çok şey bekliyorum ve uzun zamandır bekliyorum. Beklediğim bazı şeylerin çok üzerine çıktım, bazılarının da yanına bile yaklaşamadım. Bunlar sıradan şeyler ve hemen hemen hepimizin yaşadığı şeyler. Fakat beklediğim bambaşka bir şey daha var. İşte bu çok garip. Beklediğimin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Sadece içimden bir ses bana çocukluğumdan beri "Bekle, gelecek olanı bekle" diye sayıklayıp duruyor. Dış dünyaya kapanıyorum bazen. Kendi derinliklerimi kurcalıyorum ve bütün olasılıkları gözden geçiriyorum. Delirme olasılığım da bunlardan biri veya egomun bana oynadığı oyunlar... Fakat cevabı bulamıyorum. Hiç varoluşunuzun bir amacı olduğunu hissettiniz mi? Sanki bir şey yapmak için dünya üzerinde bulunuyorsunuz ama kimse size hiç bir şey söylenmiyor gibi garip bir hissiyata kapıldınız mı? Açıklaması güç bir durum.



   Filmlerde ve dizilerde izleyiciyi karakterle bütünleştiren en önemli unsurlardan biri de karakter gelişimidir. Karakter başlarda tamamen umutsuz vakadır. Kaybedendir, sürekli çuvallayandır, en olmadık anlarda bir kaç yanlış kelimeyle her şeyi berbat eden ve bu yüzden günlerce kendinden nefret edendir. İşte benim ergenlik dönemlerim. O günden bugüne şimdi olduğum kişiye nasıl dönüştüm... Gördüğüm ilginç rüyalardan tutun da hayatıma yön veren kritik olaylara kadar derinlemesine kayıtlar tuttuğum ve bunları arşivlediğim bir databese'im var. Evet, bu sapıkça... Merhamet duygumu yitirmiş olsam sosyopat olduğumu düşünürdüm büyük ihtimalle. Belli oranda duygularımı yitirmiş olduğum bir gerçek ama sosyopat olamam. Belirtilerini ve sonuçlarını biliyorum. Kindar bir insanım evet, bunu kabul ediyorum ve tam altı yıl sonra intikam aldığım olmuştu birinden. Bundan da sapıkça bir haz almıştım hatta ama bu beni sosyopat değil kindar yapar. Sonuçta kimseyi öldürmedim. Kendimle ilgili şüphelerime son verip satırlarıma devam edecek olursam; hayatımdaki olay örgüsü ilginç. Hayatım adeta gizli bir el tarafından yönlendiriliyor gibi ve bu düşünce benim sinirlerimi bozuyor. Arşivimden geçmişimi okuduğumda yaşadığım oldukça tesadüfi olayların benim karakter gelişimimi net bir şekilde etkilemiş olduğunu görüyorum. Olmadık zamanda yaşanan bir olay, ani bir duygu değişimini tetikliyor veya garip bir zamanda garip bir arkadaş ediniyorum. Bir sohbette tuhaf bir söz dikkatimi cezbediyor veya sıradan gözüken tuhaf bir olay yaşıyorum, önemli bir karar arifesi ruh halimi alt üst eden bir rüya görüyorum v.s. v.s. Sanki biri üzerimde bir deney yapıyor veya biri beni bir şeye hazırlıyor gibi. Bir insan başka bir insanın içindeki sese hükmedemez, tanrıyı da uzun zamandır sevmiyorum. Şeytan desen kendi işine odaklanmıştır ve bence keyfi oldukça yerindedir. Uzaylıların da insanlardan daha önemli işleri olduğuna inanıyorum. Böylece olayın bütün bilim kurgu ve fantezi öğelerini devre dışı bırakıyorum. Daha mantıklı, daha farklı, daha elle tutulur bir şey olmalı bu. Sanki ruhum bir çok şeyin farkında ve bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibi.



   Benim için yazılmış bir kaderi yaşıyor olma ihtimali intihar sebebidir. Oyuncularını organik olarak yetiştiren kozmik bir dizinin çaresiz bir oyuncusu olmak iğrenç bir şey olurdu. Her koşulda kaderimi şekillendirebileceğime inanırım. Her şey kötü gidiyorsa kendimi suçlarım. Hayatımda kötü olan her şey için tek suçlu benimdir. Bu hep böyle olmuştur. Her geçen gün daha da şiddetlenen ruhsal dalgalanmalarım acaba yıllardır beklediğim şeyin artık yaklaştığının bir göstergesi mi? İşte bu noktada başa dönüyorum. İğrenç bir bekleyiş... Bekliyorum, delicesine bekliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder